I. Bölüm
DİNLERARASI DİYALOG VE HOŞGÖRÜ
Diyaloğun mahiyeti
Aslında, “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” yeni ortaya çıkmadı,
asırlardır bu zaten vardı. Asrı Saadet’te ve sonraki zamanlarda,
Müslümanlar, Hıristiyanlarla, Yahudilerle iç içe yaşadılar.
Biribirlerinden borç aldılar; borç verdiler. Ticari alış veriş
yaptılar. Örneğin, Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde, bir Yahudiye
borcu vardı; Hazret-i Ali’ye bunu ödemesini vasiyet etti. Bu tür,
komşuluk ve diğer insani ilişkiler zamanımıza kadar devam etti.
Kimse kimsenin, yaşayışına, ibadetine karışmıyor; isteyen
Kilisesine, isteyen Havrasına gidiyor rahat bir şekilde dinlerinin
icablarını yerine getiriyordu. Bu zaten İslâm dininin de bir
emriydi.
Ancak, günümüzdeki diyaloglar bu insani, sosyal boyut ile sınırlı
kalmadı. Dini inançlara ve yaşayışlara da yansıtıldı. Üç din
mensuplarının bir araya gelip “vahiy” “Tanrı” inancı gibi konularda
teologlar seviyesinde görüşmeler yapmaları, Papazların, Hahamların
iftar yemeğine çağırılmaları; Müslümanların, Kilisede onların Yortu
ve Noel günlerine katılmaları bunun muşahhas örneklerindendir.
İftar, Müslümanlar için dini muhtevalı bir yemektir. Dolayısıyla
İslam dininin emrettiği şekilde ve İslami ölçüler içinde yapılır.
Hâl böyle olunca şu soruyu sormamız gerekir: İftar yemeğinde,
papazın ne işi var. Yine, Yortu ve Noel Hıristiyanların bir
ibadetidir. Kendi şartlarına göre yapılır. Aynı şekilde burada da
Müslümanın ne işi var? Hıristiyanlara, papazlara yemek ziyafeti
verilecekse, iftar yemeği dışında başka bir zamanda verilemez mi?
Özellikle iftar yemeğine papazın çağırılmasından maksat nedir?
Diyalog için yer ve zaman mı bulunamıyor? Bir araya gelinecekse,
dini günlerin ve mekanların dışında, belli bir zamanda ve mekanda
buluşmak pek ala mümkün. Yemek mi yenecek, konuşma mı yapılacak
burada yapılır. İşte farklı din mensupları arasında diyalog ve
hoşgörü budur.
Son yıllarda gündeme getirilen, “Diyalog ve Hoşgörü” başka manada
ele alınmaktadır. Hoşgörüden ziyade, üç dinin belli bir eksen
etrafında toplanması, bir nevi dinlerin birleştirilmesi şeklinde
algılanmaya başlandı. Bu, İslâm dinine, 14 asırlık tatbikata
uymayan, işte bu anlayış şeklidir. Yoksa bildiğimiz klasik manada
hoşgörüye hiçbir Müslüman karşı çıkmaz.
İşin başka garip bir yönü de şudur: Bugün bu üç din mensuplarının
kendi dinlerinden başka dinleri reddettikleri bir gerçektir. Kabul
etselerdi zaten o dinde olurlardı. Yani her din mensubuna göre,
kendi dini doğru diğerleri batıldır, yanlıştır. Yani başka hak din
yoktur. Batıl olan, peşinen reddettiğiniz bir şeyle nasıl diyalog
yapılacaksınız? Onu kabul ederseniz zaten kendi dininizi inkar etmiş
oluyorsunuz. Buradan şu çıkıyor, diyalog dinlerarası değil, ancak
din mensupları arasında yapılabilir. Bu da, çeşitli din mensupları
arasındaki, siyasi, ekonomik, sosyal boyutlu ilişkilerdir. Bu tür
diyaloglar; dün vardı, bugün de var, yarın da olacak, olması da
lazım. Şimdi bugünkü diyaloğun nasıl geliştiğine belgeler eşliğinde
bir bakalım: |